TÜRK KÜLTÜRÜ, AHLAT ve AHLAT
VAKIFLARI Sadi BAYRAM
IV. Ahlat Kültür Haftası Semineri, 22 Ağustos
1994 bildiri olarak sunulmuş, aynı yıl Ankara Monalisa Matbaası, s. 123-146.'da
yayımlanmıştır.
Türk Kültür tarihimizde Ahlat şehrinin önemi büyüktür.
Sultan Alp Arslan, Malazgirt ovasına Ahlat'tan hareket etmiş, Anadolu'yu ikinci
defa ve ebediyyen Türk milletine kazandırmıştır. Niye ikinci defa diye
gençler arasında bir sual ortaya çıkarsa, peşinen cevaplandırmak isterim.
Mukaddes kitaplara, efsanelere, bazı dil bulgularına ve bazı arkeolojik
tabletlere göre Proto-Türkler'in ilk vatanı Güney Doğu Anadolu'dur. Bunun
hakkında da iki kitap yayınlanmıştır (1).
Ahlat şehri; millî kültürümüzün
bir mihenk taşıdır. Niye denirse, Açık Hava Müzesi niteliğindeki Ahlat Mezarlığı
ortadadır, Sayın Karamağaralı Ailesi, benim bildiğim 1966 yılından beri hâlâ
üzerinde çalışırlar ve Türk Sanatı ile ilgili çeşitli kongre ve seminerlerde
konunun ehemmiyetini dile getirirler. Sayın Beyhan Karamağaralı Ahlat
Mezarlığında 20 sanatkâr ismi tesbit etmiştir. Kitabı da 1972 yılında
basılmıştır (2). Ahlat Künbetlerini hepimiz okumuş, kritiklerini, Anadolu'daki
diğer numunelerle karşılaştırmasını yapmışızdır (3). Ve nihayet, Ahlatlı minber
ustalarının eşsiz eserlerini (4), Türk kültürünün tapu senedi hüviyetindeki
eserlerini görmüş, makalalerimizde kullanmışızdır. Acaba, XX.yüzyıla
ulaşamadığından, yanıp-yıkıldığı için bugün bizim bilemediğimiz Ahlatlı
san'atkârların ne kadar eserleri vardı ? Mimari ve ahşabın yanında , hat,tezhip,
maden,cam, seramik, çini, ve benzeri zenaatkâr ustaların durumu ve eserleri
varmıydı ? Nerede ? Hiç birimizin bu soruya cevap veremeyeceği açıktır. O
halde Anadolu Selçuklu, Beylik ve Osmanlı Dönemi Türk sanatına, Ahlat'ın
katkısı, Ahlatlı ustaların emek ve tesirleri tartışılamaz. Diğer taraftan
Vakıflar Genel Müdürlüğü Kültür ve Tescil Dairesi Başkanlığı Arşivi'nde bulunan
Ahlatla ilğili kayıtları gözden geçirir isek, hüsranla karşılaşırız. Zira,
Selçuklu devri vakfiyeleri ve o meşhur eserlerin vakfiyeleri maalesef yoktur.
900 yıldan bu yana günümüze bu kayıtlar ulaşabilir mi ? Mahkemelerde bulunan 10
yıllık kayıtlar bile arşivlerden zor çıkıyor... Aslında, bütün Anadolu'daki
Selçuklu vakıf kayıtları 65-70'i geçmemektedir (5). Padişah , Sadrazam ve vezir
vakıflarına ait kayıtlar Hazine tarafından tutuluyordu. 1826 yılından yani,
Evkaf-ı Hümayun'un teşekkül tarihinden itibaren Anadolu'daki vakıf kayıtları
Başkentte toplanmaya başlandı. Elbette atlanan, elimden alınır düşüncesi ile
kaydettirilmeyen vakıflar ekseriyettedir. Zamanın tahriplerini de unutmamak
gerekir. Vakıf kayıtları incelendiğinde: 1. 1967 numaralı defterin 157.
sayfası ile 588 numaralı defterin 241 sıra 210 sayfasında : 17 Zilhicce 733
H/1333 M.tarihli Abdülmelik ibni Şeyh Ramazan'ın Cami ve Zaviye vakfı ( Liz'e
bağlı Kesir'de) bulunmaktadır. Aynı vakfa ilave olarak Abri Köyü'nde Şeyh
Abdülmelik'e teberruken 810 H./1408 M. tarihli zaviye vakfı; 823 H/1420 M.
tarihli Pir Hüseyin zeyl vakfı kayıtlıdır ( Belge.1).
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder