Gûndê
Abrî li Mûşê gûndekî ser navçeya Bêlanığê
ye. Abrî di navbera sala 1260 û 1280 an de hatiye avakirin. Avaksazê wê Seyyîd
Mihemmed e. Di wî gûndî de camiyeke gellek taybet hatiye avakirin. Ew camî di
sala 1325ê de neviyê Seyyîd Mihemmed ku
bi mahlasa ‘Eynû’l-Melek û bi navê Seyyîd Nizameddin tê nasîn ava kiriye. Navê
camiyê jî ‘Eynû’l-Melek e. Camî piçikekî xar e. Li ser rûyê erdê xar disekine. Ji ber wê yekê
milletên der û dorê li ser vê xarbunê mesele vegotine. Seyyîd ‘Eynû’l-Melek
qerar dide ku camiyekê li gûndê abriyê çêbike. Lê jê ra erdek(cihek) lazim e ku
camîyê li ser wî cihî ava bike. Digere û dibîne ku cihekî cimcime heye. Piştre
dibêje ez ê camiyê li vir ava bikim. Bi alîkariya gundiyan dest bi avakirinê
dike. Di vê navberê de gundên der û dora wan seh dikin ku seyîdekî li gûndê
abriyê li ser cimcimeyekî camîkî ava dike. Ji ber vê yekê di gûndê Xergiz e ku
devdorê gûndê abriyê da ye weliyekî Xwedê nawi wê Şeyx idris e ku zatê ki seyyide divê ez herim wî zatê meşhur bibînim. Radibe
li hespê xwe siwar dibe û kamçiyê xwe hildide destê xwe û diçe gûndê abriyê Şeyx
idris duxaze ku kırametek nişani vi zatê bıke jı Xwedê ra dua dıke wi demê bı
izna Xwedê Hespê wî di binê wî de dibe hêrçekî û kamçiyê wî jî di destê wî de
dibe marekî. Piştre tê gundê abriyê. Dema kû nîzikê camiyê dibe Seyyîd ‘Eynû’l-Melek
tevê hostan lı ser camiyê bune, wî zatî
dibînên ku suwari hêrçê biye u marekî
dê destê wi da u dajo tê. Seyyîd ‘Eynû’l-Melek ku vê kırametê dê bine jı Xwedê
ra rıca u dua dıke u jı camiye ra dıbê “bı izna Xwedê here” Û piştre bi camiyê
û bi xîmê wê ve ber bi Şeyx idris dıçe. Şeyx idris dibîne ku camî ber bi wî tê.
ji hırçê xwe peya dibe û Seyyîd ‘Eynû’l-Melek
dıde sondê dibê bêje bıra cami
bêsekne Seyyîd ‘Eynû’l-Melek jı camiyê ra dıbê bê sekıne cami qederek rê
hil dide û disekine. Dema kû disekine camî piçekî xar disekine. Şeyx idris jı Seyyîd
‘Eynû’l-Melek ra dıbe: "Ez bi
tiştekî zindî (hêrç) ber bi tewê hatım. Lê tu bi tiştekî nezindî (camî,kevir û xwelî)
ve ber bê min va hatê." Ji bo vê
yekê, tu dê rêya Xwedê da jêmên mezên têrê. lı ser vê meselê herdu dıbên testebıra ê axretê. Ji ew
roj heya îro ew camî wisa xar sekiniye.
Abri-Seyyidleri
es-Seyyid Şeyh Nizameddin Aynu'l-Melek hazretleri
21 Nisan 2019 Pazar
20 Mart 2019 Çarşamba
es-Seyyid Şeyh Ali Selvi_el Abri
Asıl
adı: Ali
Nesebi:
Seyyid( Hazreti Hüseyin(R.A)’ın Efendimizin Soyundandır)
Doğum
Tarihi ve Yeri: (1302/1884) Muş’un Bulanık İlçesi Abri (Esenlik) Köyü
Annesi:
Seyyide Gülnaz hanım
Babası:
es-Seyyid Şeyh Reşid ibn es-Seyyid Şeyh Abdülhamid (ks)
İlim
okuduğu Medrese: Abri Köyü, Seyyid Aynu’l-Melek hz. Medresesi
Zahiri
İlim Hocası: Molla Abdülhadi (ks)
Tarikatı:
Kadiriye Tarikatı
Vefat
yeri:Muş’un Bulanık İlçesi Abri (Esenlik) Köyü
Vefat
tarihi: H.1378/ M.1959
es-Seyyid Şeyh Ali Efendi, Muş’un Bulanık ilçesi Abri
(Esenlik) köyünde medfun, es-Seyyid Şeyh Aynu’l-Melek (ö.736/1336) hazretleri’nin soyundan gelmektedir.[1] h.1302/m.1884 yılında Abri köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Seyyid Şeyh Reşid hazretleridir.[2] Annesi
(Karamışa köyünden) Şeyh Aşur Arab-i Hazretlerinin Torunlarından, Seyyide Gülnaz hanımefendi’dir.[3] Yedi
kardeştirler: Seyyid Muhammed, Seyyid Şemseddin, Seyyid Zeynelabidin,
Seyyid Ali, Seyyid Paşa, Seyyide Selbi ve Seyyide
Firdevs.[4]
h.1308/m.1891 yılında babası,Seyyid Şeyh Reşid hazretleri kırk beş yaşında vefat eder. Babası vefat ettiğinde Seyyid Ali Efendi henüz beş altı yaşlarındadır, bakımlarını amcaları Seyyid Şeyh Mahmud Hazretlerinin oğlu Seyyid Muhammed Said üstlenir, küçük yaşta Seyyid Aynu’l-Melek Medresesinde ilim tahsiline başlar, çok kuvvetli bir medrese tahsili gördükten sonra on dokuz yaşında h.1321/m.1904”[5] yılında Seyyid Aynu’l-Melek Medresesi Müderrisi Molla Abdülhadi’den ilmî icâzetnâmesini alır.
h.1323/m.1906[6] Senesinde, amcası Seyyid Tahır El Abri Hazretleri’nin oğlu Seyyid Şeyh Fazıl’ın kerimesi Seyyide Kudret Hanım ile evlenir, amcası Seyyid Şeyh Tahır hazretleri ve amcazadeleri Seyyid Şeyh Abdülaziz, Seyyid Şeyh Mustafa hazretlerinin sohbetlerinde bulunur,birinci Dünya Savaşı’nda doğu cephesinde, kardeşi Seyyid Şeyh Şemseddin ile beraber Ruslara karşı savaşır. Seyyid Şemseddin Efendi 1915 yılında şehid düşer, aynı yıl rus kuvvetleri’nin doğu anadolu’yu işgal etmeleri üzerine yakınlarıyla birlikte Abri köyünden Diyarbakır’ın Hazro ilçesine göç eder, Hazro’da bir müddet kaldıktan sonra Urfa’nın Siverek ilçesinin Camii kebir mahallesine yerleşir. Bu arada Siverek Müftülüğüne baş vurarak İmamlık yapmaya başlar ilk önce Siverek’e bağlı Gozellik köyünde ve daha sonra Bucak Nahiyesine bağlı Sögütlü köyünde[7] imamlık yapar .Seyyid Şeyh Ali efendi Sögütlü köyünde birkaç yıl kaldıktan sonra tekrar Siverek ilçesi camii kebir mahallesine yerleşir ve mahallede bulunan merkez camide imamlık yapmaya devam eder. Şeyh Ali Efendi, kısa sürede Şeriat ilimindeki derinliği, sohbet ve vaazındaki belağatı, örnek şahsiyeti ile halkın sevgisini kazanır. Aynı zamanda dönemin önemli âlimlerinden Aktepeli Şeyh Muhammed Can, Siverekli Saatçı hafız Abdurrahman, Siverekli Muhammed efendi ve bölgenin diğer Alim ve ileri gelen şahsiyetleri ile tanışır onlarında teveccühünü kazanır.
Yirmi sene Siverek ilçesinde ikamet eden,es-Seyyid Şeyh Ali efendi, 1938 yılında kendi memleketi ve ecdad yurdu olan Abri köyüne geri döner. birinci dünya savaşında işgale uğrayan Abri'de büyük bir yıkım yaşanmış 700 sene önce Seyyid Aynu’l-Melek Hazretleri tarafından yaptırılan Tarihi Medrese, Dergah ve Havuz, rus ordusu ve ermeni çeteleri tarafından yakılıp yıkılmış, Abri mezarlığında bulunan mezar taşları bile kurşunlanarak bir kısmı tahrib edilmiştir. Köyde bulunan, Seyyid Aynu’l-Melek Hazretleri camisi ise kubbesine isabet eden bir gülle ile hafif bir hasar almış olsa da ayakta kalmayı başarmıştır. Seyyid Ali Efendi önce Medrese ve tekke’yi aslına uygun olarak tamir ettirir, Bulanık İlçesine bağlı Resulan köyünden Molla Şamil’i Müderris olarak getirerek bu tarihi medreseyi tekrar ilmin hizmetine açar.
Şeyh Ali Efendi döneminde Seyyid Aynu’l-Melek medresesinde sırasıyla şu müderrisler görev yapar: a)-Molla Şamil (Resulan köyü Bulanık)
b)-Molla Abdullah Balek-i (Neynik Köyü Bulanık)
c)-Molla Yusuf (Piyonk köyü Bulanık)
e)-Molla Süleyman-i Veli.
Abri Köyünde bulunan tarihi havuz (kulleteyn) 1950 yılında yine Şeyh Ali Efendi tarafından aslına uygun olarak tamir ettirilmiştir. Seyyid Şeyh Ali, bölgede yaşayan alimler tarafından ilmi meselelerde başvuru mercii olarak görülmüş, çözülmesi zor fıkh-i meselelerdeki ilmi derinliği ve vukufiyeti takdir edilmiş büyük bir alimdir.[8]
h.1308/m.1891 yılında babası,Seyyid Şeyh Reşid hazretleri kırk beş yaşında vefat eder. Babası vefat ettiğinde Seyyid Ali Efendi henüz beş altı yaşlarındadır, bakımlarını amcaları Seyyid Şeyh Mahmud Hazretlerinin oğlu Seyyid Muhammed Said üstlenir, küçük yaşta Seyyid Aynu’l-Melek Medresesinde ilim tahsiline başlar, çok kuvvetli bir medrese tahsili gördükten sonra on dokuz yaşında h.1321/m.1904”[5] yılında Seyyid Aynu’l-Melek Medresesi Müderrisi Molla Abdülhadi’den ilmî icâzetnâmesini alır.
h.1323/m.1906[6] Senesinde, amcası Seyyid Tahır El Abri Hazretleri’nin oğlu Seyyid Şeyh Fazıl’ın kerimesi Seyyide Kudret Hanım ile evlenir, amcası Seyyid Şeyh Tahır hazretleri ve amcazadeleri Seyyid Şeyh Abdülaziz, Seyyid Şeyh Mustafa hazretlerinin sohbetlerinde bulunur,birinci Dünya Savaşı’nda doğu cephesinde, kardeşi Seyyid Şeyh Şemseddin ile beraber Ruslara karşı savaşır. Seyyid Şemseddin Efendi 1915 yılında şehid düşer, aynı yıl rus kuvvetleri’nin doğu anadolu’yu işgal etmeleri üzerine yakınlarıyla birlikte Abri köyünden Diyarbakır’ın Hazro ilçesine göç eder, Hazro’da bir müddet kaldıktan sonra Urfa’nın Siverek ilçesinin Camii kebir mahallesine yerleşir. Bu arada Siverek Müftülüğüne baş vurarak İmamlık yapmaya başlar ilk önce Siverek’e bağlı Gozellik köyünde ve daha sonra Bucak Nahiyesine bağlı Sögütlü köyünde[7] imamlık yapar .Seyyid Şeyh Ali efendi Sögütlü köyünde birkaç yıl kaldıktan sonra tekrar Siverek ilçesi camii kebir mahallesine yerleşir ve mahallede bulunan merkez camide imamlık yapmaya devam eder. Şeyh Ali Efendi, kısa sürede Şeriat ilimindeki derinliği, sohbet ve vaazındaki belağatı, örnek şahsiyeti ile halkın sevgisini kazanır. Aynı zamanda dönemin önemli âlimlerinden Aktepeli Şeyh Muhammed Can, Siverekli Saatçı hafız Abdurrahman, Siverekli Muhammed efendi ve bölgenin diğer Alim ve ileri gelen şahsiyetleri ile tanışır onlarında teveccühünü kazanır.
Yirmi sene Siverek ilçesinde ikamet eden,es-Seyyid Şeyh Ali efendi, 1938 yılında kendi memleketi ve ecdad yurdu olan Abri köyüne geri döner. birinci dünya savaşında işgale uğrayan Abri'de büyük bir yıkım yaşanmış 700 sene önce Seyyid Aynu’l-Melek Hazretleri tarafından yaptırılan Tarihi Medrese, Dergah ve Havuz, rus ordusu ve ermeni çeteleri tarafından yakılıp yıkılmış, Abri mezarlığında bulunan mezar taşları bile kurşunlanarak bir kısmı tahrib edilmiştir. Köyde bulunan, Seyyid Aynu’l-Melek Hazretleri camisi ise kubbesine isabet eden bir gülle ile hafif bir hasar almış olsa da ayakta kalmayı başarmıştır. Seyyid Ali Efendi önce Medrese ve tekke’yi aslına uygun olarak tamir ettirir, Bulanık İlçesine bağlı Resulan köyünden Molla Şamil’i Müderris olarak getirerek bu tarihi medreseyi tekrar ilmin hizmetine açar.
Şeyh Ali Efendi döneminde Seyyid Aynu’l-Melek medresesinde sırasıyla şu müderrisler görev yapar: a)-Molla Şamil (Resulan köyü Bulanık)
b)-Molla Abdullah Balek-i (Neynik Köyü Bulanık)
c)-Molla Yusuf (Piyonk köyü Bulanık)
e)-Molla Süleyman-i Veli.
Abri Köyünde bulunan tarihi havuz (kulleteyn) 1950 yılında yine Şeyh Ali Efendi tarafından aslına uygun olarak tamir ettirilmiştir. Seyyid Şeyh Ali, bölgede yaşayan alimler tarafından ilmi meselelerde başvuru mercii olarak görülmüş, çözülmesi zor fıkh-i meselelerdeki ilmi derinliği ve vukufiyeti takdir edilmiş büyük bir alimdir.[8]
es-Seyyid
Şeyh Ali Efendi, 1959 yılında Abri
köyüne bağlı duman yaylasında, 76 yaşında hakkın rahmetine kavuşur. Cenazesi
Abri köyüne getirilir vasiyeti üzere, Mollakent Köyü Şeyhlerin’den, Şeyh İbrahim tarafından techiz, tekvin işlemleri yapılarak cenaze namazı kılınır ve Abri köyü mezarlığında babası, es-Seyyid Şeyh
Reşid hazretlerinin yanına defnedilir. Rahmetullahi Aleyh
es-Seyyid Şeyh
Ali efendi'nin evlatları:
1-Seyyid
Evliya “küçük yaşta vefat etmiş.”
2-Seyyid
Şeyh Zeynelabidin Efendi: Yedi erkek evladı vardır: Hikmet, Muhammed Necip,
kamil, Muhammed, Muhammed Said, Reşid ve
Nizameddin.
3-Seyyid
Şeyh Muhammed Cahid (Ali) Efendi: İki erkek evladı vardır: Muhammed Zeki ve Şükrüllah.
4-Seyyid
İbrahim Halil “küçük yaşta vefat etmiş.”
5-Seyyid Mustafa “küçük yaşta vefat etmiş.”
6-Seyyid Halid “küçük yaşta vefat etmiş.”
7-Seyyide Şefika “küçük yaşta vefat etmiş.”
6-Seyyid Halid “küçük yaşta vefat etmiş.”
7-Seyyide Şefika “küçük yaşta vefat etmiş.”
8-Seyyide
Humayun ”Hasananlı Aşiret reisi Köroğlu beyin oğlu Neşet bey ile evlenir.”
9-Seyyide
Halise ”Molla Abdullah-i balek-i’nin oğlu, Molla Abdurrahman ile evlenir.”
10-Seyyide
Maide “ Malazgirte bağlı Boyçapkın köyünde ikamet eden Şeyh Celaleddin
efendinin oğlu Şeyh Sadi ile evlenir.”
es-Seyyid Şeyh Ali efendi,soyadı kanunu çıktıktan sonra “SELVİ” soy ismini almıştır.
es-Seyyid Şeyh Ali efendi,soyadı kanunu çıktıktan sonra “SELVİ” soy ismini almıştır.
YAZAN:Mehmet Sait SELVİ
20.03.2019
Abri Medresesinden aldığı ilmi icazetnamenin son sayfası.
Seyyid Şeyh Ali Selvi'nin Abri Köyünde bulunan tarihi havuzu 1370 tarihinde restore ettiğine dair kitabe.
KAYNAKÇA:
[2] BOA. ŞD__266_20_024
[3] Osmanlı Devleti Nufus tezkiresi
[4] Defterhane-i hakani- 14 şübat
1324
[5] Hicri-1321 Tarihli İcazetname
[6] Seyyid Zeynel Abidin Selvi’nin şahsi arşivinde
bulunan icazetname
[7] Seyyid Zeynel Abidin Selvi şahsi arşiv(belge
[8] Seyyid Şeyh Ali Efendinin
Mahdumları: Seyyid Zeynel Abidin Selvi
ve Seyyid Mustafa Selvi ile,29-05-2016 tarihinde
yapılan mülakat
15 Mart 2019 Cuma
YÜRÜYEN CAMİİ
Muş ili Bulanık ilçesine bağlı Esenlik
(Abri) köyü h.725/m.1325 yılında, Hz. Hüseyin’in (r.a) soyundan gelen, es-Seyyid
Şeyh Aynu’l-Melek hazretleri’nin yaptırmış olduğu cami, medrese, tekke, zaviye,
hamam (havuz) ve çeşmenin de içinde bulunduğu külliyesi ile yüzyıllarca bir ilim
ve irfan merkezi olmuştur. Kadirî tarikatının Doğu Anadolu’daki öncülerinden
olduğu bilinen Seyyid Şeyh Aynu’l-Melek hazretleri, Abri köyünde bulunan Camiyi
inşa ederken, Bulanık ilçesine bağlı Koyunağılı (Hergiz) köyünde yaşayan Seyyid Şeyh İdris hazretleri ile aralarında meydana gelen bir keramet halk arasında yedi
yüz yıldır dilden dile söylenmektedir. ”Seyyid Şeyh İdris hazretleri Bulanık ilçesine bağlı olan Hergiz köyünde yaşamış orada tekke medrese ve vakıf kurmuş büyük bir evliyadır, resmi
kayıtlarda, Tacü’l Muhakkikin,[1]
es-Seyyid Şeyh İdris-i Kal[2] ve Şeyh
İdris[3]
olarak yazılmıştır. Hergiz köyünde bulunan
mezar kitabesine göre Seyyid Abdülkadir Geylani hazretlerinin soyundan
olan, Seyyid Kasım’ın oğludur. Şeyh İdris halk arasında “Şeyx indris-é
sıwaré
hırçé”
“Ayı’ya binip süren Şeyh İndris” olarak bilinir.
Rivayete göre: Seyyid Aynu’l-Melek hazretleri, Abri köyünde camii’yi[4] inşa ederken. Seyyid Şeyh İdris, Bir gün Hergiz Köyünden bir ayıya binip yılanı da kırbaç gibi eline alarak, Seyyid Şeyh Aynu’l-Melek hazretlerini ziyaret etmek için yola koyulur, Abri köyüne vardığında Seyyid Aynu’l-Melek hazretleri o sırada mimarlar ile beraber cami’nin üstündedir, Şeyh İdris’in elindeki yılanı kırbaç olarak kullanıp Ayıya vura vura geldiğini gören Şeyh Aynu’l-Melek hazretleri Allah’u Teala’ya iltica ederek Camii’ye “Kum bi iznillah” der, camii Allah’u tealanın izni ile harekete geçer ve Seyyid Şeyh İdris’e doğru yönelir. Seyyid Aynu’l-Melek’den bu acaip kerameti gören Seyyid İdris hemen ayıdan iner ve Allah’u Teala’ya yemin ederek camiye emret dursun der, o zaman Seyyid Aynu’l-Melek camiye yerinde durması için emreder, cami bu emir üzerine şimal/sol tarafına doğru meyilli olarak durur. Halen cami o şekilde kuzey tarafına doğru meyillidir. Seyyid Şeyh İdris hazretleri, Seyyid Aynu’l-Melek hazretlerine:”ben canlıyı yürüttüm sen ise cansızı yürüttün sen benden üstünsün der” bu olay üzerine Şeyh Aynu’l-Melek ile Şeyh İdris ahiret kardeşi olurlar.”([5]), “Camii’nin inşası sırasında meydana gelen bu kerametten dolayı, Seyyid Şeyh Aynu’l-Melek Hazretlerinin Abri Köyünde hicri.725/miladi.1325 tarihinde inşa etmiş olduğu bu mubarek camii halk arasında “yürüyen camii” olarak bilinmektedir.”
Rivayete göre: Seyyid Aynu’l-Melek hazretleri, Abri köyünde camii’yi[4] inşa ederken. Seyyid Şeyh İdris, Bir gün Hergiz Köyünden bir ayıya binip yılanı da kırbaç gibi eline alarak, Seyyid Şeyh Aynu’l-Melek hazretlerini ziyaret etmek için yola koyulur, Abri köyüne vardığında Seyyid Aynu’l-Melek hazretleri o sırada mimarlar ile beraber cami’nin üstündedir, Şeyh İdris’in elindeki yılanı kırbaç olarak kullanıp Ayıya vura vura geldiğini gören Şeyh Aynu’l-Melek hazretleri Allah’u Teala’ya iltica ederek Camii’ye “Kum bi iznillah” der, camii Allah’u tealanın izni ile harekete geçer ve Seyyid Şeyh İdris’e doğru yönelir. Seyyid Aynu’l-Melek’den bu acaip kerameti gören Seyyid İdris hemen ayıdan iner ve Allah’u Teala’ya yemin ederek camiye emret dursun der, o zaman Seyyid Aynu’l-Melek camiye yerinde durması için emreder, cami bu emir üzerine şimal/sol tarafına doğru meyilli olarak durur. Halen cami o şekilde kuzey tarafına doğru meyillidir. Seyyid Şeyh İdris hazretleri, Seyyid Aynu’l-Melek hazretlerine:”ben canlıyı yürüttüm sen ise cansızı yürüttün sen benden üstünsün der” bu olay üzerine Şeyh Aynu’l-Melek ile Şeyh İdris ahiret kardeşi olurlar.”([5]), “Camii’nin inşası sırasında meydana gelen bu kerametten dolayı, Seyyid Şeyh Aynu’l-Melek Hazretlerinin Abri Köyünde hicri.725/miladi.1325 tarihinde inşa etmiş olduğu bu mubarek camii halk arasında “yürüyen camii” olarak bilinmektedir.”
Yazan: Mehmet Sait SELVİ
15.03.2019
[2]
Başbakanlık
Osmanlı Arşivi.DH_UMVM_00066_00074_002
[4] VGMA, Anadolu Vakfiye Defteri
No: 588, s.241, Sıra.210.
[5] Dr. Mustafa Bilici, Tevarih-ul
Avan Cilt.1 sayfa 140,141
2 Ocak 2019 Çarşamba
https://mufity.blogspot.com/2018/10/akkoyunlu-hukumdar-ve-uzun-hasann-oglu.html
https://mufity.blogspot.com/2018/10/akkoyunlu-hukumdar-ve-uzun-hasann-oglu.html
ARAŞTIRMACI YAZAR: MÜFİT YÜKSEL
ARAŞTIRMACI YAZAR: MÜFİT YÜKSEL
AKKOYUNLU HÜKÜMDARI VE UZUN HASAN’IN OĞLU SULTAN YAKUB’UN MUŞ-BULANIK ABRI KÖYÜNDEKI SEYYID AYNU’L-MELEK/AYNU’L-MELIK ZAVIYESI İLE ALAKALI VERDIĞI 887/1482 TARIHLI FARSÇA HÜKÜM
Akkoyunlu Hükümdarı Ve Uzun Hasan’ın Oğlu Sultan Yakub’un Muş-Bulanık Abri Köyündeki Seyyid Aynu’l-Melek/Aynu’l-Melik Zaviyesi İle Alakalı Verdiği 887/1482 Tarihli Farsça Hüküm.
Not: Böylesine önemli tarihi bir belgeyi bize gönderme lütfunda bulunan Seyyid Aynu’l-Melek ve Şeyh Tahir El-Abrî sülâlesinden dostumuz Mehmed Said Selvi’ye teşekkürü borç biliriz
Akkoyunlu Hükümdarı Sultan Yakub Bahadır'ın Yeni bulunan Muş-Bulanık Abrî köyünde Seyyid Aynu'l-Melik ahfâdına/dergâhına verdiği 887/1482 Tarihli Farsça hüküm hem bölgeyle ilgili hem Akkoyunlulularla hem de Fars dili ile ilgili çok önemli bir tarihi belge niteliğindedir.
هوالغنی
الحكم لله
ابوالمظفّر يعقوب بهادر
حكام و عمال و مباشران اشغال نواب اجلای وكلای عالی و كدخدايان آنجا بدانند كه دراينوقت رئس الاقطاب و سلالة الانجاب شيخ الشيوخ السيّد.... بدرگاه جهانپناه آمد و نمود كه قريۀ آبری بزاويۀ سيّد عين الملك معرّف و مسلّم است و با غايتهيچ آفريدۀ بعلّت مال رسوم سابقا و حالا متعرض او نشده اند و بر طبق اين معنی قاضی و كلامران آنجا اداء شهادت نمودند بنابران مقرّر فرموديم كه حچن نمودۀ واقعی باشد لاسيّما بالاصل و بالامّ كه از قديم الايام الی الآن همه ساله استمراركه يافته شد و داخل جمع اخلاط نشده بشو درتحت جمع محلّی مرقومه داشته و حچن درازمنۀسابقه فرمان حضرت خاقانی جنّت مكانی بيگ بابام معاف و مسلّم بحصه باش و با اكنون مستمرّ و برقرار فرموديم كه احدا من الآحاد مزاحم قشله نباشند و در مال تقرری آنجا قصوری نشود بهماندستور متعرض نكرديد و بطريقی كه با اكنون عمل نموده باشند عمل نمايند و بنابران قدغن و امر نموديم كه فردا من الافراد بجهت تكالفات و بعلّت خارجيات كه ابواب آن مشار و دست از بيكار و شكار و الام و الاغ بعرض محبّ اعلام نمايند تعويل و اعتماد بتوقيع رفيع اشرف اعلی نمايند . تحريرا في ثانی ربيع الاول سنه سبع و ثمانين وثمان مأ ئة
٨٨٧
Tercümesi:
Huve’l-Ganiyy
Ebu’l-Muzaffer Yakub Bahadır
Valiler, Vazife sahipleri, meslek idarecileri ve yüce seçkin vükela naipleri ve o tarafların kethüdaları bilsinler ki, Bu zamanda Kutupların/Aktâbın ve asil/necip sülâlenin reisi, şeyhlerin şeyhi Es-Seyyid….Cihanpenah/âlemin sığınağının huzuruna/kapısına gelip (beyyine) gösterdi ki, Seyyid Aynu’l-Melek/Melik[1] Zâviyesi ile bilinen, maruf olan Abrî karyesi/köyü geçmişte ve halen hiçbir kimse, hiçbir insan mal vergisi sebebi ile oraya uğramamış, rusum talebinde bulunmaz imiş. Ve bu manaya mutabık olarak oradaki kadı ve diğer söz sahipleri de şehadette bulundular. Ona binaen, mukarrer kılıp/kararlaştırıp buyurdum ki, her ne suretle bir arz vâkî olsa özellikle aslı ve menşei ile eski zamanlardan bu ana değin her sene devam bulmuştu. Ve Ahlat’ta toplananlara da dahil olmamış, yukarıdan aşağıya mezkur mahalde toplananlara dahil olmuş. Vaktaki, geçmiş zamanlarda Cennet-Mekân Beybabamın[2] ferman-ı hazret-i hakânisi ile (orası) muâf ve hisse ile müsellemdi. Ve şimdiyle aynen devam edecek şekilde karar buyurdum ki, kimselerden hiç kimse Kışlıklarında zahmet, sıkıntılara maruz kalmasın. Orada kararlaştırılmış/mukarrer mallarda herhangi bir kusur bulunmasın. Ve bu düstur üzere talepte bulunmayasınız. Şu ana kadar amel edilen tarik üzere iş görsünler. Ve ona binaen yasak koyup emir buyurdum ki, efradtan hiçbir ferd zorluk/meşakkat çıkarma, tekalif yükleme yönünde veya bunun haricinde olanlar hususunda rahatsızlık verip tazyik ederek, o şan, şeref, ihtiram sahibinin kapılarını zorlamayacak, mallarının gasp ve yağmaya uğramaması hususu, ulam ve ulak vasıtası ile bildirilecek, arz ve beyan edilecek. En yüce şeref sahibinin emir ve fermanına itimad edilip ona göre mes’uliyet alınsın.
İki Rebiülevvel sene sekiz yüz seksen yedide yazıldı
887
Belgede Akkoyunluların, gerek Eyyubiler, gerekse Memlüklüler ve Osmanlılar gibi Ehl-i Beyt’ten olan Seyyid-Şerif ailelerine ve bunlara âit zâviyelere, mülklere hürmet göstererek vergi, rusum vs. den muaf tuttukları görülmektedir. Bu hususta önceki devlet/hanedanların adet ve tatbikatını aynen takip etmişlerdir.
Gerek bu belge gerekse Hicri 823 tarihli vakfiye metni eski devirlerden beri Muş-Bulanık Abrî köyündeki Aynu’l-Melek Seyyid ailesinin varlığını ve buna dair vesikaların olduğunu ortaya koymaktadır.
Eski Türkçe metinlerde kullanılan ve halen bazı bölgelerde konuşma dilinde var olan “ Ne zaman, ne zaman ki, her ne zaman, vaktaki, ne suretle” anlamlarına gelen, Haçan/Kaçan خچن قاچان قچن edatı ( Cem Dilçin, Yeni Tarama Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1983, Shf.121) Farsça belge metninde iki kez حچن şeklinde yer almıştır. Türkçe bu edatın Farsça bir metinde kullanımına ilk kez rastlanılmaktadır.
Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın, Kışı Diyar-ı Rum'da geçireceğini bildiren, Karamanoğlu Pir Ahmed Bey'e, 1 Rebîussânî 877/5 Eylül 1472 Tarihli Farsiyyu'l-İbâre Hükmü
Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın, Kışı Diyar-ı Rum'da geçireceğini bildiren, Karamanoğlu Pir Ahmed Bey'e, 1 Rebîussânî 877/5 Eylül 1472 Tarihli Farsiyyu'l-İbâre Hükmü
Abrî Köyünde Şeyh Aynu'l-Melek Zâviyesi Ve Camii
Abrî Köyünde Şeyh Aynu'l-Melek Zâviyesi Ve Camii
Akkoyunlular Ve Sultan Yakup İle İlgili Bakınız:
Feridun Ahmed Bey, Nişancı, Münşeâtü’s-Salâtîn, Yazma, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Yazmaları, R.1960
Feridun Ahmed Bey, Nişancı, Münşeâtü’s-Salâtîn, Takvimhâne-i Amire, 1265
Hasan-ı Rumlu, Ahsenü’t-Tevârîh, Çeviren: Mürsel Öztürk, TTK Yayınları, Ankara, 2006
John E. Woods, The Aqquyunlu Clan, Confederation, Empire: A Study in 15th/9th Century Turko-Iranian Politics, Bibliotheca Islamica, Minneapolis&Chicago, 1976
John E. Woods, 300 Yıllık Türk İmparatorluğu: Akkoyunlular, Türkçe’ye Çeviren: Sibel Özbudun, Ek Yazılar Ve Açılamalar: Necdet Sakaoğlu, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1993
Uzunçarşılı, Prof. Dr. İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri, Ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, TTK Yayınları, Üçüncü Baskı, Ankara, 1984
Not: Tüm Yayın Hakları Mahfuzdur.
Not: Tüm Yayın Hakları Mahfuzdur.
[1] Abri köyü ve zâviyesi ile ilgili bir kısım 18. Ve 19. Yüzyıllara ait muahhar vesikalarda Aynu’l-Melek عين الملك şeklinde değil, Aynuddîn عين الدين veya Abdülmelik عبدالملك şeklinde galat şekilde kaydedilmiştir. Gerek vakfiyede gerekse bir kısım başka vesikalarda Şeyh Seyyid Aynu'l-Melek bin Ramazan şeklinde kaydedilmiştir.
[2] Fatih Sultan Mehmed’in çağdaşı/muasırı olan ünlü Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan (Vefatı:1478)
Sultân II. Mahmud Hân (Berat)
Sultân II. Mahmud Hân Berat-i Humayun
Hınıs kazâsı muzâfâtından
Malazgird nâhiyesine tâbi‘ Abri nâm karyede vâki‘ merhûm Es-Seyyid Aynü'l-Melek (Aynüddîn) zâviyesinin nısf vazîfe-i mu‘ayyene ile nısf hisse şeyhi olan Es-Seyyid Mûsâ
fevt olup yeri hâlî ve nısf hissesi mahlûl olmağla yerine erbâb-ı istihkâkdan
müteveffâ-yı mezbûrun oğlunun oğulları işbu râfi‘ân-ı tevki‘-i refî‘ü'ş-şân-ı
hâkânî Eş-Şeyh Abdülkerim bin Eş-Şeyh İsmâ‘îl ve Eş-Şeyh Abdülhamîd bin Eş-Şeyh
Hâcı Bâyezîd her vechile lâyık ve mahall ve müstahık olmalarıyla nısf hisse
meşîhat-ı mezkûre müteveffâ büyük babaları mahlûlünden ber vech-i iştirâk
tevcih olunup yedlerine berât-ı şerîf-i âlişânım virilmek bâbında yedlerinde
olan müteveffâ büyük babaları atîk berâtı mûcebince inâyet taleb itmeleriyle
vâki‘ ise merkûmâna tevcih ve sadaka idüp bu berât-ı hümâyûn-ı sa‘âdet-makrûnı
virdim ve buyurdum ki ba‘de'l-yevm merkûmân Eş-Şeyh Abdülkerîm bin Eş-Şeyh
İsmâ‘îl ve Eş-Şeyh Abdülhamîd bin Eş-Şeyh Hacı Bâyezîd varup zikr olunan
zâviyenin müteveffâ büyük babaları yerine nısf hisse şeyhi olup hıdmet-i
lâzımelerin mer‘î ve mü'eddî kıldıkdan sonra nısf vazîfe-i mu‘ayyenesine ber vech-i
iştirâk mutasarrıflar olup vâkıfın rûhı ve devâm-ı ömr ü devlet içün du‘âya
müdâvemet göstere şöyle bileler alâmet-i şerîfe i‘timâd kılalar tahrîren
fi'l-yevmü't-tâsi‘ ve'l-aşrîn min şehr-i Şa‘bânü'l-mu‘azzam sene semân ve
selasîn ve mieteyn ve elf(şaban ayının 9 ve 10. Günleri sene 1238)
Es-Seyyid eş-Şeyh İbrahim Haci Hafız (Kuddise Sirruhü)
es-Seyyid Şeyh İbrahim Haci Hafız El Abri
Kuddise Sirruhü
(ÇİLE-HANE)
Asıl
adı: Seyyid İbrahim
Nesebi:
( Hazreti Hüseyin Radiyallahu Anh’ın
Soyundandır)
Şöhreti:
Seyyid Hafız, Şeyh Hafız, Haci Hafız ,Şeyh Hafız İbrahim
Babası:
Seyyid Şeyh Aynü’l-Melek(Kuddise Sirruhü)
Dedesi:Seyyid
Şeyh Ramazan (Kuddise Sirruhü)
Manevi
İlim Hocası: Babası,Seyyid Şeyh Aynü’l-Melek(Kuddise Sirruhü)
Tarikatı:
Tarikatı Aliye-i Kadiriye
Vefat
yeri:Muş’un Bulanık İlçesi Abri(Esenlik)Köyü
Es-Seyyid
Eş-Şeyh İbrahim Haci Hafız Hazretlerinin Asıl adı İbrahim dir. Ehl-i Beytten
Hazreti Hüseyin Efendimizin - Radiyallahu Anh - Mübarek Soyundan Olduğu için
“Seyyid”([1]), hafız-ıl Kur’an olduğu için “Hafız”([2]), o zamanki şartlarda
hacca gitmek çok zor ve meşakatlı olduğu için herkesin gidemediği hacca gittiği
için “haci”([3]), tasavvufta mürşid –i Kamil olduğu için de “Şeyh” künyeleri
ile şöhret bulmuştur. ([4]) Doğu Anadolu'da yetişen büyük Evliyalardan olan,
Seyyid İbrahim haci hafız (ks) Kadir-i Tarikatı âlim ve mutasavvıflarındandır.
Muş,un Bulanık ilçesi Abri (Esenlik)
köyünde dünyaya gelmiştir. Seyyid İbrahim haci hafız (ks), Es-Seyyid Eş-Şeyh
Aynü’l Melek Hazretlerinin oğludur. ([5]) Babası, Şeyh Aynü’l-Melek hazretleri,
Abri köyünde H-Recep 725 /M-Temmuz 1325([6]) yılında, Camii, Medrese, Dergah ve
Hamam (kulleteyn)’dan oluşan büyük bir külliye
inşa etmiştir. Seyyid Şeyh Aynü’l-Melek hazretleri, 17 Zilhicce 733/29
Ağustos 1333 tarihinde kendi mülkü olan, Abri ve Kesir Köylerini, inşa etmiş
olduğu Camiye ve Zaviye'ye vakfeder ve
oğlu Seyyid İbrahim haci hafız-ı da kendi yerine halife tayin ederek ,yaptırmış
olduğu Camii şerif, Medrese ve Dergah’a
gelip giden ve konup göçenlerin hizmetini ifa etmek ve Dergahın işlerini
yürütmek, yönetmek üzere görevlendirir.
([8]) babası, es-Seyyid Aynü’l-Melek hazretleri, H.736/M.1336 senesinde vefat edince, Seyyid İbrahim Haci Hafız
Hazretleri onun irşad postuna oturur ve Kadir-i tarikatı üzere insanları irşad etmeye başlar uzun
yıllar ilim ve irşad
faaliyetlerine devam eden, Seyyid İbrahim Haci Hafız Hazretleri içinde
ibadet etmek için camiye yaklaşık 100
metre mesafede bir de Çile-hane inşa ettirir.
ÇİLLE
-HÂNE : Tabiri iki Farsça kelimeden
mürekkeptir. Çile çekecek yer demektir.aslında, Farsça "çihil" (kırk)
kelimesinden alınmış, Arapça "erbaîn" karşılığı olan ve
"halvet" anlamına kullanılan tasavvufî bir terimdir. Halk arasında
kırk günlük halvet eğitimine çile de denir. Bu deyim zamanla zorluk ve ızdırabı
göğüslemek anlamında "Çile doldurmak" ya da "Çile çekmek"
şeklinde kullanılmış; ve bu mekanlara,çilehane denilmiştir. Sâliklerin tenha ve
ıssız bir yere çekilip kırk gün kırk gece çetin bir perhiz ve nefis mücâhedesi
döneminden geçmeleri, bu süre içinde gıda, uyku ve dünya kelâmını asgariye
indirerek hem beden, hem de düşünce ile âzamî derecede Allah’u Tealaya ibadet
etmeleridir. Mutasavvıflar, Kur'ân-ı Kerîm'de halvete delil olarak şu âyeti
gösterirler: "Rabbinin adını an (ibadetlerinde O'ndan başka her şeyden
kesilerek), yalnız O'na yönel."([9]) Yani Rabbinin adını an, O'nu gece
gündüz hatırla. Kendini her şeyden çekerek Rabbine yönel. İhlâs ile O'nun
emirlerine Rasûl'ünün(s.a.s) Sünnetine uy. İçinde bulunduğun dünya, gönlünü
asla meşgul etmesin, demektir.([10]) Tasavvuf Alimleri, halvetin dinî hayat
açısından önemini göstermek için Hz. Peygamber’in (S.A.S)halvetten ve
yalnızlıktan hoşlandığını, zaman zaman Mekke yakınındaki Hira mağarasına
çekilip burada inziva hayatı yaşadığını ve itikâfa girdiğini ifade ederler
(Buhârî, “Bedü’l-vaĥy”, 3; Müslim, “Îmân”, 252).ayrıca ıssız bir yerde Allah’ı zikretmenin
faziletine dikkat çekerler,Zira Peygamber Efendimiz (sav) şöyle
buyurmuştur."Asla gölge bulunmayan kıyamet gününde Allah(c.c)yedi sınıf
insanı kendi rahmeti altında gölgelendirir. Bunlardan birisi kimsenin
bulunmadığı yerde Allah’ı zikredip Allah korkusundan gözleri yaşaran
kimsedir." (Buhârî, “Eźân”, 36; Müslim, “Zekât”, 91). İmam-ı Gazâlî bu tür
halveti şöyle tasvir eder: Sâlik, dış dünyaya ait bilgilerin göz ve kulak gibi
duyu organlarından zihne gelmesini önlemek için tek başına karanlık bir odaya
girer. Böyle bir yer bulamazsa bir örtüyle başını örterek dış dünya ile olan
temasını keser. O zaman Hakk’ın hitabını işitir ve ilâhî tecellileri temaşa
eder. Hz. Peygamber’e(s.a.s), “Ey örtünen” (el-Müzzemmil 73/1); “Ey bürünen”
(el-Müddessir 74/1) şeklinde hitap edilmiş olması mârifetin bu yolla elde
edilebileceğini gösterir (İĥyâ, III, 74). Bu tür halvetin gayesi ruhu
arındırmak suretiyle mârifet ve keşfe hazırlanmaktır (ihya, II,
223-235).Halvetin süresi tarikatlara göre üç gün, kırk gün ya da bin bir
gündür.([11]) Fakat kadiri tarikatında bu süre kırk gündür.Gavs-i Azam Seyyid
Abdulkadir Geylani(ks)'nin tavsiyesi üzerine
yazılmış olan risalelerde,
halvete çekilmek isteyen kişinin gündüz
oruç tutmaya, gece de uyumayıp ibadet etmeye devam ettiği kayıtlıdır. Halvet 40
gün sürer.40 gün içinde yiyeceğin
derece derece azaltılması ve son 3 gün içinde tamamen kesilmesi lazımdır. Sonra
yavaş yavaş alışılmış yemek usulüne
dönülebilir.([12]) Halvet ve çilenin kırk gün olmasının, tasavvuf
Alimlerine göre Kur'an ve sünnetten bir
takım delilleri vardır. Nitekim Hucvirî Keşfu'l-Mahcûb adlı eserinde bu kırk
günlük sürenin Musa (a.s.) ile ilgili şu âyete dayandığını söyler: "Musa
ile otuz gece (bana ibadet etmesi için) sözleştik ve bu otuz geceye on gece
daha kattı.([13])"Sühreverdî ise bu âyetten başka şu hadisi de çileye
delil sayar: "Kırk gün Allah için ihlasla amel edenin kalbinden diline hikmet
pınarları akar."([14]) Meşâyih tâliblere ve müridlere halveti tavsiye
ederken yukarda bahis konusu edilen âyet ve hadisleri esas alır. Onlara göre
halvet aslında kesintisiz ve süreklidir. Kırk gün sâdece bir başlangıç ve
devamlı halvete hazırlıktır. (Sühreverdi, 212) Çilehâneye girmenin amacı daha
ihlâslı, nitelikli, hisli ibâdet; daha doğru ve dürüst ahlak, netîce itibâriyle
kâlb temizliği ve rûhî arınmadır. Bunun da gâyesi Hakk Teâlâ’nın yakınlığını ve
rızâsını kazanıp O’nun mukarreb, ebrar, evliyâ ve ârif kulları arasına dâhil
olmaktır. Bu da iki cihan saadetidir. (Sühreverdi, 210, 220)[15]
es-Seyyid Şeyh İbrahim haci
hafız'ın(ks) çilehanede ibadet şekli ve vefatı:
es-Seyyid
Şeyh İbrahim haci hafız hazretlerinin, Abri köyünde yaptırmış olduğu
Çile-hanesinde uzun seneler riyazet ve çile çektiği bilinmektedir. Rivayet
edildiğine göre, es-Seyyid Şeyh İbrahim çile esnasında gündüzleri devamlı
oruçlu bulunur. Farz, sünnet ve müstehab olan şeyleri bunlara ayrılan
zamanlarda yapar. özelikle “Lâ İlâhe İllallâh” zikri ile meşgûl olur,akşam
olunca iftarını Su, hurma ve az bir yiyecek ile açar başkada bir şey
yiyip içmezdi,geceleri ise yine gece yapılması gereken sünnet ve müstehab olan amellerin dışında zikir ile
ihya ederdi. Cuma ve cemaatle kılınan namazlar için Çilehaneden çıkar, namazını
kılar ve yine Çilehanesine döner. Abdest tazelemek için de böyle hareket
ederdi.Kırk gün bu şekilde ibadet eden
Seyyid hafız hazretleri. Kırkıncı gün
bittikten sonra Özel ihtiyaçlarını görmek için çilehaneden çıkar, bir müddet
normal hayatına devam eder, sonra bir kırk gün daha çilehaneye girerdi ve bu
şekilde vefat edinceye kadar ibadet eden,Seyyid İbrahim haci hafız (ks). Vefat
etmeden önce Beni bu Çilehanem de
defnedin.”diye vasiyette bulunur. Şerefli ömrünü Allah (c.c) ’nun
yolunda ilim, irfan, zühd, vera ve takva ile geçiren Seyyid İbrahim haci hafız
hazretleri, Abri köyünde vefat eder ve vasiyeti üzere kendi Çilehanesi’nin
içinde, güney duvarın hemen bitişiğinde defnedilir. Şu an orada medfundur
(Kuddise Sirruhü)
Seyyid
İbrahim haci hafız ve babası Seyyid Şeyh Aynü’l-Melek hazretleri,öyle zatlardır
ki haklarında şair şöyle demiştir: “bu öyle bir neseptir ki sanki o nesep
üzerinde kuşluk vaktinden bir nur vardır ve sanki gece ile sabahın ayrılmasından
yani, fecr-i sadıktan bir direk vardır. Ancak o nesepte bir Seyyid’ten bir
Seyyid vardır. Bütün iyilikleri, takvalığı ve cömertliği ihata
etmiştir." ([16])
Seyyid
Şeyh İbrahim haci hafız hazretleri’nin kabri şerifi’nin kitabesi birinci cihan
harbinde düşman kuvvetleri tarafından
tahrip edilmiştir. vefat tarihi kesin olarak bilinmemektedir fakat resmi
belgelerde yaşadığı dönem göz önüne alındığında, Hicri : 770/780 yılları
arasında vefat ettiği tahmin
edilmektedir….(Kuddise Sirruhü)
Çilehane’ye girmek
isteyen salik için gerekli olan adaplar:
a)
Halvethâne veya Çilehâne denilen dar, kapalı ve karanlık hücreye giren ve
burada kırk gün kalan derviş hücreye girmeden evvel niyet eder, abdest alır,
zihnini ve kâlbini dünyâ kaygılarından arındırmaya çalışır.
b)
Çilehâneye şeyhin izni ve tavsiyesiyle ve onun gözetiminde veya
görevlendireceği bir yetkilinin denetiminde girilir. Hücreye şeyhten ve
görevliden başkası giremez.
c)
Çileye giren ve çilekeş denilen (ve çile dolduran) salik Cuma ve cemaatle
kılınan namazlar için hücreden çıkar, etrâfına bakmadan namazını kılar ve yine
dikkatini dağıtmadan hücresine döner. Kazâyı hâcet için de böyle hareket eder.
d)
Çile-nişin salik Çilede iken oruç tutar. Buna ilâveten tedricî bir sûrette
gıdâsını azaltır. Hücreye girmeden evvel yirmi dört saatte ne kadar gıdâ
alıyorsa bunu kırka böler, her gün gıdâsını kırkta bir azaltır.(Kıllet-i Taam)
e)
Çileye giren salik mümkün olduğu kadar az uyur (halvet-i menâm), ne zaman uyku
bastırırsa abdestini yenileyerek, virdini ve günlük duâlarını okuyarak uykusunu
dağıtmaya çalışır. Buna rağmen uyku bastırırsa uyuklamak ve kestirmekle durumu
idâre eder. Uykuyu defetmekle uğraşması ve bunun için nefsiyle mücâdele etmesi
ibâdet sayılır. İbâdet, tâat hevesi ve iştiyâkını temin etmek gibi ibâdet ve
amelden usanma ve bıkma hâlini defetmek de ibâdettir. Nefsin süflî arzularını
kırma ve kâlbi ihyâ etmede bu husus etkili ve faydalıdır.
f)
Dünyâ kelâmını azaltmak, bir zarûret bulunmadıkça konuşmamak, sükût etmek
(Killet-i Kelâm) lâzımdır; lüzumsuz, anlamsız laflar ve fuzulî lakırdılar
sakıncalıdır. Söz söylemede âfet, sükûtta ise selâmet vardır.
g)
Gönlün Allâh’ın nazarı altında ve O’nun zikriyle meşgûl olduğunu düşünerek
havâtırı (nefsin hevâ ve hevesini) zihinden silmek, sakıncalı olmayan
hâtıralara ve tasavvurlara gönülde yer vermemek, geçmiş ve gelecekle ilgili
şeylerle zihni meşgûl etmemek, Hâtır-ı hak denilen fikirlerin gelmesi için hâdis-i
nefs denilen nefs kaynaklı hâtıraların ve hayâllerin silinmesi lâzım.
h)
Devamlı Amel-Aralıksız Faaliyet: Derviş, devamlı olarak zâhirde ve bâtında
kendisini ibâdet ve kulluk elbisesine büründürür. Her vakitte, o vakitte
yapılması en uygun, en doğru, en faydalı olan ne ise kendisini onunla meşgûl
eder. Farz, sünnet ve müstehab olan şeyleri bunlara ayrılan zamanlarda yapar.
Meşâyih halvette iken özelikle “Lâ İlâhe İllallâh” zikriyle meşgûl olmak
gerektiğini söylerler. Lâ ilâhe denilerek mâsivâ nefyedilmiş, İllallâh
denilerek Hak Teâlâ isbât edilmiştir. Bu zikre devâm eden zâkir sâdece Hakk’ı
düşünür. Bu sûretle Hak bâkî, mâsiva fânî olur.
I)
Genellikle sülûkun başında bulunanlar zikir, ortasında bulunanlar Kur’ân
tilâveti, sonunda bulunanlar nâfile namazla meşgûl olurlar. Bütün bunlar şeyhin
gözetiminde yapılır. Müritten mürîde değişebilir. Kelime-i tevhid yüksek sesle
söylenir.
İ)
Erbain için uygun zaman ve uygun mekân seçmek gerekir, çok soğuk veya çok sıcak
günler erbain çıkarmak için uygun değildir. Halvete girilen yer kalabalık ve
gürültünün bulunmadığı bir yer olmalıdır.
j)
Çilekeş salik dâimâ abdestli olur, her namaz için yeni bir abdest alır,
abdestten sonra iki rekât şükür namazı kılar.
k)
Îmânını ve tevbesini yeniler.(Tecdîd-i Îmân ve tevbe)
l)
Halvete girmeden üzerindeki Allâh’ın hakkını ve kul hakkını îfâ eder.
m)
Aldığı gıdânın helâl ve emeğiyle kazandığı lokma olmasına önem verir.
n)
Halvette murâkabe hâlinde olur, kalbini şeyhinin kâlbine raptederek ondan feyz
ve meded ister, zîrâ ilâhî fetihler ve rabbânî lütuf esintileri şeyhin
kâlbinden geçerek mürîde ulaşır.
o)
Hakk’a da şeyhe de itirâzı terk eder, Hakk’tan gelen her şeye râzı olur, O’na
teslîm olur, şeyhin tasarruf ve ahvâline olumlu bakar, onun velâyeti altında
bulunduğunu bilir. (bkz. Suhreverd, 207-227, kâşî, 115-130, Baherzî, 190-325,
Nesefi, İnsan-i kâmil, 104)
Yukarıda
bahsedilen hususlar aslında tasavvufun genel esaslarıdır, erbain çıkaran
dervişlere mahsus değildir. Burada farklı olan, dervişin çilehâneye girerek
şeyhinin gözetimi ve denetimi altında kırk gün süreyle düzenli ve disiplinli
bir şekilde bahsedilen hususları gerçekleştirmesi veya samîmî sûrette
gerçekleştirmeye gayret etmesidir.
Bütün
tasavvufî eserlerde riyâzetten, mücâhededen (nefse karşı cihaddan), zühdden,
takvâdan, fakrdan; yemeyi, konuşmayı ve uyumayı azaltmaktan zâten bahsedilir.
Bu da bir tür çiledir. Erbain ise çilenin özel bir şeklidir.[17]
Seyyid Şeyh İbrahim haci
hafız(ks),Çilehanesi’nin mimari özellikleri:
Çilehane yöresel taşla (köfeki) yapılmıştır. Ana mekan
tonozludur. Taş kaplama kırma bir çatı, tonozu örtmektedir. Mezar odasına giriş
bölümünün üstü, düz ve toprak dam örtü şeklindedir .Giriş bölümünün kuzey
duvarında mazgal biçiminde bir aydınlatma penceresi bulunmaktadır. Dromos şeklindeki
koridorda 8 adet basamak, mezar odasına inişi sağlamaktadır. Koridorun güney
duvarında sağır bir niş, bunun hemen önünde ise mezar odasına geçişi sağlayan
kısa bir koridor bulunmaktadır. Mezar odası, toprak seviyesinden yaklaşık 1.5 m
kadar aşağıdadır. Kuzey güney uzantılı
olan mezar odasının bu yöndeki duvarlarında da mazgal biçimli iki aydınlatma
penceresi, güney duvarın hemen bitişiğinde de sanduka şeklinde bir mezar
bulunmaktadır. Bu mezar Şeyh Hacı Hafız İbrahim'e aittir.([18])
Seyyid İbrahim haci hafız
hazretlerinin Abri (Esenlik) Köyünde bulunan Çilehanesi, Doğu Anadolu’da,akli dengesi bozuk
insanların getirilip şifa
bulduğu yer olarak da bilinir. İnsanlar Seyyid Şeyh hafız
hazretleri ile tevessül de bulunarak, Allah’u Teala dan şifa talep ederler.
Seyyid
İbrahim haci hafız'ın (k.s) türbesi genelde şu nedenlerden dolayı ziyaret
edilir:
a.
Akli dengesi bozuk olanlar : Çilehaneye getirilen hastalar orada uyutulur,
hasta Bir süre uyuduktan sonra Allah’u tealanın izni ile,şifa bularak türbeden
çıkar.
b.
Çocuksuz kadınlar
c.
Ruhsal sorunları olanlar
d.
Dilsizler
e. Erkek çocuğu olmayanlar.[19]
Hazırlayan:Mehmet Sait
SELVİ-10.03.2017
[1]
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Şuray-i Devlet _Y.PRK.AZJ
[2]
VGMA, Anadolu Vakfiye Defteri No: 588, s.241, sıra.210.
[3]
VGMA, Anadolu Vakfiye Defteri No: 588, s.241, sıra.210.
[4]
VGMA, Anadolu Vakfiye Defteri No: 588, s.241, sıra.210.
[5]
VGMA, Anadolu Vakfiye Defteri No: 588, s.241, sıra.210.
[6]
VGMA, Anadolu Vakfiye Defteri No: 588, s.241, sıra.210.
[7]
VGMA, Anadolu Vakfiye Defteri No: 588, s.241, sıra.210.
( BOA 1310
Bitlis Vilayet Salnamesi, s.271)
[8]
VGMA, Anadolu Vakfiye Defteri No: 588, s.241, sıra.210.
[9]
El-Müzzemmil 73/8.
[10]
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c.7, s.5430.
[11]
ULUDAĞ S., a.g.e., Çile maddesi ; YILMAZ H.K., a.g.e., s.206-208.- ERAYDIN S.,
a.g.e., s.140 ; YILMAZ H.K., a.g.e., s.207
[12]
Kadiri tarikatı
[13]
El-Âraf 7/142.
[14]
Keşfu'l-Hafâ, c.II, s.224 (2361).
[15]
Yeni dünya dergisi- Erbain/Çile Çıkarmak-süleyman uludağ
[16]
Tevarihul avan-sayfa,139
[17]
Yeni dünya dergisi- Erbain/Çile Çıkarmak-süleyman uludağ
[18]
Adil EVREN-KÜLTÜR BAKANLIĞI-ABRİ(ESENLİK)KÖYÜ
ARAŞTIRMA-Sayfa-6
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)