es-Seyyid Şeyh İbrahim Haci Hafız El Abri
Kuddise
Sirruhü
(ÇİLE-HANE)
Asıl
adı: Seyyid İbrahim
Nesebi:
( Hazreti Hüseyin Radiyallahu Anh’ın
Soyundandır)
Şöhreti:
Seyyid Hafız, Şeyh Hafız, Haci Hafız ,Şeyh Hafız İbrahim
Babası:
Seyyid Şeyh Aynü’l-Melek(Kuddise Sirruhü)
Dedesi:Seyyid
Şeyh Ramazan (Kuddise Sirruhü)
Manevi
İlim Hocası: Babası,Seyyid Şeyh Aynü’l-Melek(Kuddise Sirruhü)
Tarikatı:
Tarikatı Aliye-i Kadiriye
Vefat
yeri:Muş’un Bulanık İlçesi Abri(Esenlik)Köyü
Es-Seyyid
Eş-Şeyh İbrahim Haci Hafız Hazretlerinin Asıl adı İbrahim dir. Ehl-i Beytten
Hazreti Hüseyin Efendimizin - Radiyallahu Anh - Mübarek Soyundan Olduğu için
“Seyyid”([1]), hafız-ıl Kur’an olduğu için “Hafız”([2]), o zamanki şartlarda
hacca gitmek çok zor ve meşakatlı olduğu için herkesin gidemediği hacca gittiği
için “haci”([3]), tasavvufta mürşid –i Kamil olduğu için de “Şeyh” künyeleri
ile şöhret bulmuştur. ([4]) Doğu Anadolu'da yetişen büyük Evliyalardan olan,
Seyyid İbrahim haci hafız (ks) Kadir-i Tarikatı âlim ve mutasavvıflarındandır.
Muş,un Bulanık ilçesi Abri (Esenlik)
köyünde dünyaya gelmiştir. Seyyid İbrahim haci hafız (ks), Es-Seyyid Eş-Şeyh
Aynü’l Melek Hazretlerinin oğludur. ([5]) Babası, Şeyh Aynü’l-Melek hazretleri,
Abri köyünde H-Recep 725 /M-Temmuz 1325([6]) yılında, Camii, Medrese, Dergah ve
Hamam (kulleteyn)’dan oluşan büyük bir külliye
inşa etmiştir. Seyyid Şeyh Aynü’l-Melek hazretleri, 17 Zilhicce 733/29
Ağustos 1333 tarihinde kendi mülkü olan, Abri ve Kesir Köylerini, inşa etmiş
olduğu Camiye ve Zaviye'ye vakfeder ve
oğlu Seyyid İbrahim haci hafız-ı da kendi yerine halife tayin ederek ,yaptırmış
olduğu Camii şerif, Medrese ve Dergah’a
gelip giden ve konup göçenlerin hizmetini ifa etmek ve Dergahın işlerini
yürütmek, yönetmek üzere görevlendirir.
([8]) babası, es-Seyyid Aynü’l-Melek hazretleri, H.736/M.1336 senesinde vefat edince, Seyyid İbrahim Haci Hafız
Hazretleri onun irşad postuna oturur ve Kadir-i tarikatı üzere insanları irşad etmeye başlar uzun
yıllar ilim ve irşad
faaliyetlerine devam eden, Seyyid İbrahim Haci Hafız Hazretleri içinde
ibadet etmek için camiye yaklaşık 100
metre mesafede bir de Çile-hane inşa ettirir.
ÇİLLE
-HÂNE : Tabiri iki Farsça kelimeden
mürekkeptir. Çile çekecek yer demektir.aslında, Farsça "çihil" (kırk)
kelimesinden alınmış, Arapça "erbaîn" karşılığı olan ve
"halvet" anlamına kullanılan tasavvufî bir terimdir. Halk arasında
kırk günlük halvet eğitimine çile de denir. Bu deyim zamanla zorluk ve ızdırabı
göğüslemek anlamında "Çile doldurmak" ya da "Çile çekmek"
şeklinde kullanılmış; ve bu mekanlara,çilehane denilmiştir. Sâliklerin tenha ve
ıssız bir yere çekilip kırk gün kırk gece çetin bir perhiz ve nefis mücâhedesi
döneminden geçmeleri, bu süre içinde gıda, uyku ve dünya kelâmını asgariye
indirerek hem beden, hem de düşünce ile âzamî derecede Allah’u Tealaya ibadet
etmeleridir. Mutasavvıflar, Kur'ân-ı Kerîm'de halvete delil olarak şu âyeti
gösterirler: "Rabbinin adını an (ibadetlerinde O'ndan başka her şeyden
kesilerek), yalnız O'na yönel."([9]) Yani Rabbinin adını an, O'nu gece
gündüz hatırla. Kendini her şeyden çekerek Rabbine yönel. İhlâs ile O'nun
emirlerine Rasûl'ünün(s.a.s) Sünnetine uy. İçinde bulunduğun dünya, gönlünü
asla meşgul etmesin, demektir.([10]) Tasavvuf Alimleri, halvetin dinî hayat
açısından önemini göstermek için Hz. Peygamber’in (S.A.S)halvetten ve
yalnızlıktan hoşlandığını, zaman zaman Mekke yakınındaki Hira mağarasına
çekilip burada inziva hayatı yaşadığını ve itikâfa girdiğini ifade ederler
(Buhârî, “Bedü’l-vaĥy”, 3; Müslim, “Îmân”, 252).ayrıca ıssız bir yerde Allah’ı zikretmenin
faziletine dikkat çekerler,Zira Peygamber Efendimiz (sav) şöyle
buyurmuştur."Asla gölge bulunmayan kıyamet gününde Allah(c.c)yedi sınıf
insanı kendi rahmeti altında gölgelendirir. Bunlardan birisi kimsenin
bulunmadığı yerde Allah’ı zikredip Allah korkusundan gözleri yaşaran
kimsedir." (Buhârî, “Eźân”, 36; Müslim, “Zekât”, 91). İmam-ı Gazâlî bu tür
halveti şöyle tasvir eder: Sâlik, dış dünyaya ait bilgilerin göz ve kulak gibi
duyu organlarından zihne gelmesini önlemek için tek başına karanlık bir odaya
girer. Böyle bir yer bulamazsa bir örtüyle başını örterek dış dünya ile olan
temasını keser. O zaman Hakk’ın hitabını işitir ve ilâhî tecellileri temaşa
eder. Hz. Peygamber’e(s.a.s), “Ey örtünen” (el-Müzzemmil 73/1); “Ey bürünen”
(el-Müddessir 74/1) şeklinde hitap edilmiş olması mârifetin bu yolla elde
edilebileceğini gösterir (İĥyâ, III, 74). Bu tür halvetin gayesi ruhu
arındırmak suretiyle mârifet ve keşfe hazırlanmaktır (ihya, II,
223-235).Halvetin süresi tarikatlara göre üç gün, kırk gün ya da bin bir
gündür.([11]) Fakat kadiri tarikatında bu süre kırk gündür.Gavs-i Azam Seyyid
Abdulkadir Geylani(ks)'nin tavsiyesi üzerine
yazılmış olan risalelerde,
halvete çekilmek isteyen kişinin gündüz
oruç tutmaya, gece de uyumayıp ibadet etmeye devam ettiği kayıtlıdır. Halvet 40
gün sürer.40 gün içinde yiyeceğin
derece derece azaltılması ve son 3 gün içinde tamamen kesilmesi lazımdır. Sonra
yavaş yavaş alışılmış yemek usulüne
dönülebilir.([12]) Halvet ve çilenin kırk gün olmasının, tasavvuf
Alimlerine göre Kur'an ve sünnetten bir
takım delilleri vardır. Nitekim Hucvirî Keşfu'l-Mahcûb adlı eserinde bu kırk
günlük sürenin Musa (a.s.) ile ilgili şu âyete dayandığını söyler: "Musa
ile otuz gece (bana ibadet etmesi için) sözleştik ve bu otuz geceye on gece
daha kattı.([13])"Sühreverdî ise bu âyetten başka şu hadisi de çileye
delil sayar: "Kırk gün Allah için ihlasla amel edenin kalbinden diline hikmet
pınarları akar."([14]) Meşâyih tâliblere ve müridlere halveti tavsiye
ederken yukarda bahis konusu edilen âyet ve hadisleri esas alır. Onlara göre
halvet aslında kesintisiz ve süreklidir. Kırk gün sâdece bir başlangıç ve
devamlı halvete hazırlıktır. (Sühreverdi, 212) Çilehâneye girmenin amacı daha
ihlâslı, nitelikli, hisli ibâdet; daha doğru ve dürüst ahlak, netîce itibâriyle
kâlb temizliği ve rûhî arınmadır. Bunun da gâyesi Hakk Teâlâ’nın yakınlığını ve
rızâsını kazanıp O’nun mukarreb, ebrar, evliyâ ve ârif kulları arasına dâhil
olmaktır. Bu da iki cihan saadetidir. (Sühreverdi, 210, 220)[15]
es-Seyyid Şeyh İbrahim haci
hafız'ın(ks) çilehanede ibadet şekli ve vefatı:
es-Seyyid
Şeyh İbrahim haci hafız hazretlerinin, Abri köyünde yaptırmış olduğu
Çile-hanesinde uzun seneler riyazet ve çile çektiği bilinmektedir. Rivayet
edildiğine göre, es-Seyyid Şeyh İbrahim çile esnasında gündüzleri devamlı
oruçlu bulunur. Farz, sünnet ve müstehab olan şeyleri bunlara ayrılan
zamanlarda yapar. özelikle “Lâ İlâhe İllallâh” zikri ile meşgûl olur,akşam
olunca iftarını Su, hurma ve az bir yiyecek ile açar başkada bir şey
yiyip içmezdi,geceleri ise yine gece yapılması gereken sünnet ve müstehab olan amellerin dışında zikir ile
ihya ederdi. Cuma ve cemaatle kılınan namazlar için Çilehaneden çıkar, namazını
kılar ve yine Çilehanesine döner. Abdest tazelemek için de böyle hareket
ederdi.Kırk gün bu şekilde ibadet eden
Seyyid hafız hazretleri. Kırkıncı gün
bittikten sonra Özel ihtiyaçlarını görmek için çilehaneden çıkar, bir müddet
normal hayatına devam eder, sonra bir kırk gün daha çilehaneye girerdi ve bu
şekilde vefat edinceye kadar ibadet eden,Seyyid İbrahim haci hafız (ks). Vefat
etmeden önce Beni bu Çilehanem de
defnedin.”diye vasiyette bulunur. Şerefli ömrünü Allah (c.c) ’nun
yolunda ilim, irfan, zühd, vera ve takva ile geçiren Seyyid İbrahim haci hafız
hazretleri, Abri köyünde vefat eder ve vasiyeti üzere kendi Çilehanesi’nin
içinde, güney duvarın hemen bitişiğinde defnedilir. Şu an orada medfundur
(Kuddise Sirruhü)
Seyyid
İbrahim haci hafız ve babası Seyyid Şeyh Aynü’l-Melek hazretleri,öyle zatlardır
ki haklarında şair şöyle demiştir: “bu öyle bir neseptir ki sanki o nesep
üzerinde kuşluk vaktinden bir nur vardır ve sanki gece ile sabahın ayrılmasından
yani, fecr-i sadıktan bir direk vardır. Ancak o nesepte bir Seyyid’ten bir
Seyyid vardır. Bütün iyilikleri, takvalığı ve cömertliği ihata
etmiştir." ([16])
Seyyid
Şeyh İbrahim haci hafız hazretleri’nin kabri şerifi’nin kitabesi birinci cihan
harbinde düşman kuvvetleri tarafından
tahrip edilmiştir. vefat tarihi kesin olarak bilinmemektedir fakat resmi
belgelerde yaşadığı dönem göz önüne alındığında, Hicri : 770/780 yılları
arasında vefat ettiği tahmin
edilmektedir….(Kuddise Sirruhü)
Çilehane’ye girmek
isteyen salik için gerekli olan adaplar:
a)
Halvethâne veya Çilehâne denilen dar, kapalı ve karanlık hücreye giren ve
burada kırk gün kalan derviş hücreye girmeden evvel niyet eder, abdest alır,
zihnini ve kâlbini dünyâ kaygılarından arındırmaya çalışır.
b)
Çilehâneye şeyhin izni ve tavsiyesiyle ve onun gözetiminde veya
görevlendireceği bir yetkilinin denetiminde girilir. Hücreye şeyhten ve
görevliden başkası giremez.
c)
Çileye giren ve çilekeş denilen (ve çile dolduran) salik Cuma ve cemaatle
kılınan namazlar için hücreden çıkar, etrâfına bakmadan namazını kılar ve yine
dikkatini dağıtmadan hücresine döner. Kazâyı hâcet için de böyle hareket eder.
d)
Çile-nişin salik Çilede iken oruç tutar. Buna ilâveten tedricî bir sûrette
gıdâsını azaltır. Hücreye girmeden evvel yirmi dört saatte ne kadar gıdâ
alıyorsa bunu kırka böler, her gün gıdâsını kırkta bir azaltır.(Kıllet-i Taam)
e)
Çileye giren salik mümkün olduğu kadar az uyur (halvet-i menâm), ne zaman uyku
bastırırsa abdestini yenileyerek, virdini ve günlük duâlarını okuyarak uykusunu
dağıtmaya çalışır. Buna rağmen uyku bastırırsa uyuklamak ve kestirmekle durumu
idâre eder. Uykuyu defetmekle uğraşması ve bunun için nefsiyle mücâdele etmesi
ibâdet sayılır. İbâdet, tâat hevesi ve iştiyâkını temin etmek gibi ibâdet ve
amelden usanma ve bıkma hâlini defetmek de ibâdettir. Nefsin süflî arzularını
kırma ve kâlbi ihyâ etmede bu husus etkili ve faydalıdır.
f)
Dünyâ kelâmını azaltmak, bir zarûret bulunmadıkça konuşmamak, sükût etmek
(Killet-i Kelâm) lâzımdır; lüzumsuz, anlamsız laflar ve fuzulî lakırdılar
sakıncalıdır. Söz söylemede âfet, sükûtta ise selâmet vardır.
g)
Gönlün Allâh’ın nazarı altında ve O’nun zikriyle meşgûl olduğunu düşünerek
havâtırı (nefsin hevâ ve hevesini) zihinden silmek, sakıncalı olmayan
hâtıralara ve tasavvurlara gönülde yer vermemek, geçmiş ve gelecekle ilgili
şeylerle zihni meşgûl etmemek, Hâtır-ı hak denilen fikirlerin gelmesi için hâdis-i
nefs denilen nefs kaynaklı hâtıraların ve hayâllerin silinmesi lâzım.
h)
Devamlı Amel-Aralıksız Faaliyet: Derviş, devamlı olarak zâhirde ve bâtında
kendisini ibâdet ve kulluk elbisesine büründürür. Her vakitte, o vakitte
yapılması en uygun, en doğru, en faydalı olan ne ise kendisini onunla meşgûl
eder. Farz, sünnet ve müstehab olan şeyleri bunlara ayrılan zamanlarda yapar.
Meşâyih halvette iken özelikle “Lâ İlâhe İllallâh” zikriyle meşgûl olmak
gerektiğini söylerler. Lâ ilâhe denilerek mâsivâ nefyedilmiş, İllallâh
denilerek Hak Teâlâ isbât edilmiştir. Bu zikre devâm eden zâkir sâdece Hakk’ı
düşünür. Bu sûretle Hak bâkî, mâsiva fânî olur.
I)
Genellikle sülûkun başında bulunanlar zikir, ortasında bulunanlar Kur’ân
tilâveti, sonunda bulunanlar nâfile namazla meşgûl olurlar. Bütün bunlar şeyhin
gözetiminde yapılır. Müritten mürîde değişebilir. Kelime-i tevhid yüksek sesle
söylenir.
İ)
Erbain için uygun zaman ve uygun mekân seçmek gerekir, çok soğuk veya çok sıcak
günler erbain çıkarmak için uygun değildir. Halvete girilen yer kalabalık ve
gürültünün bulunmadığı bir yer olmalıdır.
j)
Çilekeş salik dâimâ abdestli olur, her namaz için yeni bir abdest alır,
abdestten sonra iki rekât şükür namazı kılar.
k)
Îmânını ve tevbesini yeniler.(Tecdîd-i Îmân ve tevbe)
l)
Halvete girmeden üzerindeki Allâh’ın hakkını ve kul hakkını îfâ eder.
m)
Aldığı gıdânın helâl ve emeğiyle kazandığı lokma olmasına önem verir.
n)
Halvette murâkabe hâlinde olur, kalbini şeyhinin kâlbine raptederek ondan feyz
ve meded ister, zîrâ ilâhî fetihler ve rabbânî lütuf esintileri şeyhin
kâlbinden geçerek mürîde ulaşır.
o)
Hakk’a da şeyhe de itirâzı terk eder, Hakk’tan gelen her şeye râzı olur, O’na
teslîm olur, şeyhin tasarruf ve ahvâline olumlu bakar, onun velâyeti altında
bulunduğunu bilir. (bkz. Suhreverd, 207-227, kâşî, 115-130, Baherzî, 190-325,
Nesefi, İnsan-i kâmil, 104)
Yukarıda
bahsedilen hususlar aslında tasavvufun genel esaslarıdır, erbain çıkaran
dervişlere mahsus değildir. Burada farklı olan, dervişin çilehâneye girerek
şeyhinin gözetimi ve denetimi altında kırk gün süreyle düzenli ve disiplinli
bir şekilde bahsedilen hususları gerçekleştirmesi veya samîmî sûrette
gerçekleştirmeye gayret etmesidir.
Bütün
tasavvufî eserlerde riyâzetten, mücâhededen (nefse karşı cihaddan), zühdden,
takvâdan, fakrdan; yemeyi, konuşmayı ve uyumayı azaltmaktan zâten bahsedilir.
Bu da bir tür çiledir. Erbain ise çilenin özel bir şeklidir.[17]
Seyyid Şeyh İbrahim haci
hafız(ks),Çilehanesi’nin mimari özellikleri:
Çilehane yöresel taşla (köfeki) yapılmıştır. Ana mekan
tonozludur. Taş kaplama kırma bir çatı, tonozu örtmektedir. Mezar odasına giriş
bölümünün üstü, düz ve toprak dam örtü şeklindedir .Giriş bölümünün kuzey
duvarında mazgal biçiminde bir aydınlatma penceresi bulunmaktadır. Dromos şeklindeki
koridorda 8 adet basamak, mezar odasına inişi sağlamaktadır. Koridorun güney
duvarında sağır bir niş, bunun hemen önünde ise mezar odasına geçişi sağlayan
kısa bir koridor bulunmaktadır. Mezar odası, toprak seviyesinden yaklaşık 1.5 m
kadar aşağıdadır. Kuzey güney uzantılı
olan mezar odasının bu yöndeki duvarlarında da mazgal biçimli iki aydınlatma
penceresi, güney duvarın hemen bitişiğinde de sanduka şeklinde bir mezar
bulunmaktadır. Bu mezar Şeyh Hacı Hafız İbrahim'e aittir.([18])
Seyyid İbrahim haci hafız
hazretlerinin Abri (Esenlik) Köyünde bulunan Çilehanesi, Doğu Anadolu’da,akli dengesi bozuk
insanların getirilip şifa
bulduğu yer olarak da bilinir. İnsanlar Seyyid Şeyh hafız
hazretleri ile tevessül de bulunarak, Allah’u Teala dan şifa talep ederler.
Seyyid
İbrahim haci hafız'ın (k.s) türbesi genelde şu nedenlerden dolayı ziyaret
edilir:
a.
Akli dengesi bozuk olanlar : Çilehaneye getirilen hastalar orada uyutulur,
hasta Bir süre uyuduktan sonra Allah’u tealanın izni ile,şifa bularak türbeden
çıkar.
b.
Çocuksuz kadınlar
c.
Ruhsal sorunları olanlar
d.
Dilsizler
e. Erkek çocuğu olmayanlar.